Ey aşk, varoluşun sesi,
Her çağın felsefesinde bir iz, bir çığlık.
Sen ki Platon’un mağarasından sızan ışık,
Ve Aristoteles’in maddeyle buluşan formusun.
Sen olmadan Descartes bile şüphede kaybolur,
“Kuşku duyuyorum, öyleyse seviyorum.”
Spinoza’nın sonsuz tözü gibi,
Senin içinde her şey birbirine dokunur.
Nietzsche’nin çekiç darbeleriyle yankılanan,
Kendi yasasını koyan Dionysos dansı,
Sen ki Schopenhauer’in acılarında bile
İradenin en tatlı yanılgısı!
Sen olmadan Marx’ın devrimi kuru bir ekmek,
Hegel’in diyalektiği durağan bir ezber,
Sartre’ın varlığı anlamsız bir boşluk,
Ve Heidegger’in Daseini yönsüz bir kayboluş.
Ama sen geldin mi, Camus’nün Sisifos’u
Kayasını aşkla yukarı taşır,
Kierkegaard’ın sıçrayışı sonsuzluğa uzanır,
Ve Kant’ın aklı bile sezgiye teslim olur.
Sen, tüm çelişkilerin kesiştiği nokta,
Varlıkla hiçliğin öpüştüğü an,
Zorunlulukla özgürlüğün aynı anda mümkün olduğu
Tek muamma, tek gerçek, tek sonsuzluk…
Aşk
Dila Ece
Bu şiir 28 defa okunmuştur.