Beni anlatırken,
yazdığın her kelime bir ölüme daha yakın.
Ve duvarlar…
duvarlar sanki öyle geniş ki,
gözlerime ancak oradan bakabiliyorsun.
Evet,
senin bildiğin dünya hâlâ dönüyor,
ama yer değiştirdiğinde,
bunu görmek için cesaret gerek.
Savaşın yansıması,
yüzümüzün içine düşen her kırışıklıkta.
Düşüncelerim,
gerçekten ne kadar özgür?
Yoksa birer zincir mi,
elma şekerinin üzerindeki yapışkan gibi?
Herkesin dilinde “özgürlük,”
ama herkesin cebinde de "yasaklı" bir kelime.
Gözlerimle değil,
gözlerimle sana bakarken,
hiçbir kelime başka anlam taşımaz,
çünkü siyaset, bir eğik çizgide bükülüp kaybolan bir hayaldir.
Ve herkes bir şekil alır,
ama gerçekte kimse “şekil” değildir.
Öyle bir dünya var ki,
akşamları akşamdan sabaha geçmek
hiçbir şey değiştirmiyor.
İçimde dönen rüzgârlar,
sadece bir simülasyon gibi;
gerçekliğinden şüphe etmediğimiz tek şey,
herkesin kendi güvenli alanı.
Ve biz,
bunu izlerken
sessizce ama sızlayarak
kimseye anlatmıyoruz.
Aydın Geyikli